dear diary etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dear diary etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2015 Pazartesi

:S

Bu blog olayına sadece ve sadece araya zaman girip de görüşemediğim arkadaşlarımdan uzak kalmamak için başladım. Daha doğrusu bir grup arkadaş  öyle başladık. Sonra bloglar kapandı açıldı yeniden kapandı. 

Ama benim blogum hala açık. Açıp da yazı yazmasam da açık, yani ulaşılabiliyor.

Hayatımın o kadar şuursuz bir dönemindeyim ki arada boş bulunup kendimden haber almak için kendi blogumu açıyorum. Sanki buraya yazıyı yazması gereken ben değilmişim, hayatıma dair arkadaşlarımla paylaşmak istediklerim bloga kendiliğinden yazılıyormuş gibi. Daha sayfa yüklenirken aklım başıma geliyor ama bunu birden çok defa yapmış olamam endişe verici. Değil mi?

23 Ağustos 2013 Cuma

Kontrol

Babama kanser teşhisi konduğunda lise 1'i bitirmek üzereydim. Olayını önemini kavrayamamıştım o zaman. Kanser televizyonda duyduğum uzak bir hastalıktı sanki gerçek bile değildi. Ya annemle babam bizi çok iyi korudu ya da babam çok dayanıklı durdu bilmiyorum ama büyük travmalar geçirmeden atlattık o süreci. Babam normale döndü. Tabi bu arada planladığından erken emekli oldu falan ama ben fark edemeden geçti o dönem. Belki de ergen halimle kendimle o kadar meşguldüm ki benim içim çabuk geçti.

Yıllar geçip her yıl kanser geri döndü mü tetkikleri tekrarlanmaya başlayınca bende ergenlikten sıyrıldıkça büyüklüğünü daha iyi kavramaya başladım hastalığın. Halam da kanser olup babam gibi kolay atlatamayınca her tedavinin sonunda kanser gitti galiba deyip, her kontrolün sonunda gitmediği anlaşılınca daha da korkmaya başladım lanet hastalıktan.

Bugün babamın kontrolü vardı yine. Basit bir kontrol de değil geçirdiği kanserin tipi dolayısıyla acılı bir kontrol testi var. Ama temiz çıktı sonuç. Kanser geri dönmemiş bunca yıldır dönmediği içinde kontroller iki yılda bire indirilmiş. Taşıdığımı fark etmediğim bir yük kalktı omuzlarımdan.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Ölüm

Halam vefat etti. Ve benim ailemin dünyası yıkılırken aslında dünya dönmeye devam ediyor. Dünyada binlerce insan ölüyor her gün. Bugün benim halam ölmüşken; ben üzülüyorum ben halamı bir daha asla göremeyeceğim diye durmuyor. Bende durmuş her şeyi düzeltecek bir mucize bekliyorum.

Ama hiç bir şey düzelmiyor.

14 Şubat 2013 Perşembe

Hastane

Halam aslında yeniden hastaneden çıktı pazartesi akşamı. Hayatımız alt üst olmadı beklediğim gibi. Gerçi Cuma yeniden hastaneye gidecek ve sonraki süreç belli olacak fakat ben yine en kötüsünü düşünmekten alamıyorum kendimi. Gerçi ne düşündüğüm fark etmez cuma günü öğreneceğiz durum nedir ne değildir.

Birde ayağım iyileşmesi 3 hafta sürecek. Ondan sonrada hareketimi yavaş yavaş arttırmam gerekecek falan. İlaçlar kremler  ve muhteşem rahatsız bir bileklik kullanıyorum. ama yürürken eskisi gibi canım yanmıyor pek o yüzden bu da birşeydir.

Bilmiyorum da mutlu değilim. Geceleri lütfen sevdiklerime kötü bir şey olmasın diye dua ederken buluyorum kendimi. Sanki yanlış bir kelime söylesem başlarına kötü bir şey gelecekmiş gibi korkuyorum. Son olaylardan dengem bozuldu o yüzden böyle paranoyak düşünmeye başladım biliyorum ama bu duyguyu üzerimden atamıyorum. Bir süre hiç hastane görmek istemiyorum. Bütün sevdiklerim ben sağlıklı mutlu olalım hastanelerden uzak duralım istiyorum. Böyle düşününce de kendimi müthiş bencil hissedip herkes sağlıklı mutlu olsun diyorum.

10 Şubat 2013 Pazar

Bitmiyor

Halam yine ve yeniden hastanede. Dün küçük bir şey sanılan olay bugün büyüdü büyüdü ve halamın yeniden hastaneye yatması ile sonuçlandı. Ne yapacağız bilmiyorum. Yine ameliyat mı olacak yoksa yine ucu açık bir süre hastanede mi kalacak bilmiyorum.

Aşil tendonumda yazın olan sakatlanma tekrarladığından cumadan beri ben ayağımı uzatıp buzlarla oturuyorum ama annem neye nasıl yetişecek bilemiyorum. Yarın doktora gittikten sonra neye ne kadar koşturabileceğim belli olacak. Annem yine iş ve hastane arasında bölünecek ve eve sadece uyumaya gelecek. Babam hastane ev arasında koşturacak. Gerilmiş teller gibiyiz şu 10 günlük ara hiçbirimizin gevşemesine yetmedi. Önce kim kopacak diye bekliyorum neredeyse. Halamı düşünemiyorum bile, 4 ay hiç iyi hissedemeden sürekli hasta olmak bir ameliyattan çıkıp diğerini beklemeye başlamak korkunç olmalı.

Bir de iş başvurusu olayı var TAI ye başvurdum. Olacağından değil de annem istedi tamam dedim başvurdum. Diğer yerler arasında en çok TAI den gözüm korkuyor benim. Aslında kendime güvenim tamdır böyle konularda, başlarsam yaparım diye düşünürüm hep ama nedense TAI benim ligimin dışındaymış gibi geliyor bana. Bu sabah 9 akşam 6 çilesini çekeceksem eğer o kadar zorlanmayacağım bir yerde çeksem daha iyi olur sanki. Çünkü olayın sosyal kısmıyla boğuşmak benim için diğer insanlardan biraz daha zor. Asosyalliğim tartışılmaz bir gerçek çünkü.

Çok bilinmeyenli denklem gibi hayatım bu ara, çözülmüyor da. hem içimden bir ses çözülse bile çözümleri sevmeyeceğimi söylüyor.

18 Ocak 2013 Cuma

Halam, Ameliyat, Birand

Halam dün ameliyat oldu ve bu umuluyor ki bu ameliyat son olacak bu süreç kapanmış olacak. Kanser geçmiyor tabi ki ama art arda ameliyatlardan oluşan bu korkunç süreç bitiyor sanki. Ameliyatın tuttup tutmadığı 1 hafta içinde belli olacak bu yüzden nefesimizi tuttuk bekliyoruz.

Geçtiğimiz pazar halam kötüleşmişti sonunda belli oldu ki beyne pıhtı atmış. Hiç bir kalıcı iz kalmadan atlattı ama sonu kalıcı felç de olabilirmiş ama öyle olmadı. sonra ameliyattan bir gün önce bu pıhtıdan dolayı anesteziyi kaldırıp kaldıramayacağı konuşuldu ama sonuçta ameliyat olmasına karar verildi, ameliyatta da neyse ki kötü bir şey olmadı. Halam ameliyatı atlattı.

Mehmet Ali Birand atlatamamış. Halam ile aynı zamanlara denk geldiğinden mi bilemiyorum sarsıldım biraz. Daha bir hafta önceydi haberlerle izlediğim sanki. Hayat dolu, neşeli gülen daha yılbaşında gittiği tatilden bahseden bir adamın ameliyat masasında kalbi durdu. Kısa süreliğine geri gelse de sonuçta kaybedildi.

Benim halam aylardır hastaneye girip çıkıyor. 20 kilo kaybetti. Öyle zayıf, öyle titreyen bir halde ki. Ama o dayanabildi ameliyata. Son zamanlarda halamdan çok kendimi düşünür olmuştum sanki. Bu hastalığın bana yaşattıklarına odaklanır olmuştum ama Birand'ın ölümü halamın durumunun nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu bu ameliyatı atlatmasının ne kadar büyük birşey olduğunu hatırlattı sanki.

Birand'ın her söylediğine katılmazdım haberlerde söylediklerine sinir olduğum da çok oldu ama ölümüne çok çok üzüldüm. 

13 Aralık 2012 Perşembe

Mola

Bugün güne sabahın 4 ünde başladım. Netten gazete okudum. Kısa da olsa yazı yazdım. Kahvaltıyı hazırladım. Ocağı ovdum. Güne hızlı başladım bugün yapılacak işler az olunca keyfim de yerinde. Dünkü çığlığı duymuş gibi halam bugün yemek değil sadece bir sandviç istedi. Tek iyi yan yemek yapmayacak olmam da değil bugün arkadaşlarımı göreceğim. 3 ay oldu görüşemeyeli inanılır gibi değil. 

Annem işe gittiğinden babamla kardeşim de hala uyuduğundan onlar kalkıp da kahvaltı etmek isteyene kadar boş vaktim var biraz. Bugün günümü iyi değerlendirmeye kararlıyım. Halamı hastanede ziyaret edip oradan da  kitapçıları alt üst etmeyi planlıyorum. Hatta sonra aldığım kitapla bir kafeye çöküp mocha mı içip bir yandan da kitabı okumaya başlamak istiyorum.

Sonra da arkadaşlarla buluşmayı. Ayrı geçen 3 ayın altını üstüne getirmeyi planlıyorum evet. Bugün planım bu. Bugün son ayda yaşadığım boğucu rutine mola veriyorum.  

12 Aralık 2012 Çarşamba

çığlık

Evde yemek yapmak, masa hazırlamak, herkes yemek yiyip çekilince etrafı toplamak, ev temizliği vs. ile geçen günlerden sonra çıldırma noktasına geldim. Dahası sadece ev içinde yapmıyorum yemeği, halam hastane yemeği yemediğinden ona da yemek yapıyorum. Tam bitti diyorum, bana yeni bir iş buyuran bir telefon daha geliyor. Dahası bütün gün evde olduğumdan herkesin benim yorulmadığımı düşünmesi. Bundan 3-4 ay önce değil evin yemeklerini yapmak haftada bir yapılacak temizliğin sorumluluğunu bile tam olarak üzerime almazdım ben. Canım isterse yapardım istemezse yapmazdım.

Ayrıca pişirdiğim çoğu yemeği ağzıma bile sürmem. Pırasa, kabak, karnıbahar. 

Ya ben istemiyorum bu sorumlulukları, kaldıramıyorum da. Tek başıma olsam üşenirsem yemek yapmam aç da kalsam aç kalan ben olurum.

1 Aralık 2012 Cumartesi

İş Görüşmesinden Kaçış

Dün sabah haber geldi halamı ameliyata alıyorlarmış önceki ameliyatının dikiş yerinde iltihap birikmiş. Babam hastaneye gitti bende iş görüşmesi için kıyafet almak için annemin yanına. Ameliyat lafını duyduktan sonra kaçabilirdim ama kaçmadım. 

Alışveriş acayip sinirimi bozan bir şeydir ama ağlamadan bağırmadan bitirdim alışverişi ama saat yaklaştıkça görüşmeye gitme inadım da gitti. Annemlerde ısrar etmeyince gitmedim. Sonra KPSS yerleştirme sonuçları da açıklandı dün. Sonuç: Yerleşmedim. Zaten hepi topu 8 tercih yapmıştım.

Böylece alışveriş yapmış oldum sadece. Halam ameliyattan sağ salim çıktı. Önünde bir ameliyat daha var durum iyi şimdilik. Sonuçta eve geldim. ipodu kulağıma takıp odamda mutluluktan deli gibi dans ettim :)

Önceki gece de sadece 3 saat uyumuştum stresten, bu gece uzun uzuuun uyudum. Bir ara rüyamda aslında yerleştiğimi gördüm bir kuruma, sabah kalktığımda bir daha kontrol ettim içim rahatladı. Öğleden sonrada bu durumu kutlamak için kurabiye yaptım. 

Mutluyum, huzurluyum :))

29 Kasım 2012 Perşembe

İş Görüşmesi

KPSS tercihlerini yapmanın gerginliğini üzerimden atamamışken, annem yarın için bana ilk iş görüşmemi ayarladı. Yarın 15.30 dan sonra olacak mülakatım. Bilgisayarla ilgili değil daha çok bir çeviri işi. Onca çevirmen varken bana düşmez zaten iş. Benim diplomam bilgisayar mühendisi diyor sonuçta.

İş görüşmesine uygun kıyafet almalıyım. Saçıma kendime çeki düzen vermeliyim. Lens takmayıp gözlükle gitsem mi yoksa lensi taksam mı bilemedim. Gözlükle çok okuyan bir tip olarak görünsem daha iyi olmaz mı? Kafamda böyle listeler dönüp duruyor.

O gerginim ya. Ağlasam mı, yatağın içine girip uyuyup unutmaya mı çalışsam, yoksa hiçbir şey yokmuş gibi mi davransam bilemiyorum.

Bu arada halam dün yine hastaneye yattı. Ama artık yürüyecek hali olmadığı için ambulans ile gitti. Annem iş çıkışları yine hastanede. Hayat yine bir karmaşa içinde geçiyor. Şimdi bir de iş görüşmesi. Sanırım ağlamayı seçeceğim. Gözlerim doluyor durduramıyorum.

Ama olumlu tarafından bakmaya çalışırsam biraz para hiç de fena olmaz. Hem sonsuza kadar masa başında çalışmak zorunda da değilim. Bir işe girince sonsuza kadar orada kalmak gerekmez. Paraya alışıp işi bırakamayacak psikolojiye girmemeliyim hepsi bu.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Halam perşembe günü hastaneden çıktı ama sevinemedim bile çünkü gelecek çarşamba bir ameliyat daha olmak için hastaneye geri yatacak. Şimdi program belli ya kafam o yüzden biraz daha rahat ama hiçbir şey düzelmiş değilde beklemeye alınmış gibi bir his var içimde.

Halamların evine iki günde bir 2 saatliğine gidiyoruz ama yüzler asık. Hasta olan halam bitkin, sinirli... Kendisi gibi görüneceği zamanları bekliyorum.

Birde kpss sonuçlarına göre yapılacak yerleştirme için tercih yapmalıyım çarşambaya kadar. Düşünmemeye çalışıyorum ama kabus gibi üzerime çöktü. Aklıma geldikçe bir el boğazıma sarılıyor sıktıkça sıkıyor sanki. Tercihi yapacağım ama ne olur beni yerleştiremesin diyerek yapacağım. Bu kaosun içinde en büyük kabusum yaklaşıyor. Düşünmemeliyim, düşünürsem tercih dahi yapmayacağım.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Yine Yeniden

Sürekli hastane hastane dememden bıktınız biliyorum. Bende sürekli hastaneden bahsetmekten, onun hayatımda bu kadar büyük bir yer kaplamasından bıktım ama ne yapalım işte hastane maceramız bitmemiş daha.

Dün halam kontrol için hastaneye gitti. Bir kez yolda ikinci defa hastanede bayılınca aslında yatırmaları büyük bir sürpriz olmadı. Serum verip bir gece yatırıp, kendine iyi bakması nasihati ile eve yollarlar diye düşündüm. Çünkü evde geçirdiği bu bir hafta da ne yaptıysak beğendirip yediremedik. Kendini iyi hissetmesi için yemek yemesi gerekiyordu ama iyi hissetmeyince yemek yemiyordu falan derken bir hafta geçti. Bu kısır döngüyü bu hastane ziyareti kırar diye umdum. Kırdı da ama sonuç benim beklediğim gibi olmadı. Bir gün değil önümüzü göremediğimiz bir süre için daha hastaneye yattı halam. Belki de kısa bir süre içindir ama doktorlar hiç zaman sınırlaması koymuyor.

Ama bu sefer ben hastanede kalamıyorum. Halamın sürekli yardıma ihtiyaç duyduğu bir şey var (medikal bir şey ayrıntıya girmesem daha iyi, ben hemşirelerin işi sanmıştım ama değilmiş, bazı hastalar kendileri hallediyorlarmış ama benim halam halledemiyor) ve ben onu yapamıyorum. Hastanede kaldığım diğer zamanlar bize bu konuda bir hasta bakıcı yardımcı olmuştu ama şimdi o bayan gece nöbetinde olduğundan gündüz benim halam ile kalmam söz konusu olamıyor. Bu nedenle annem akşam işten çıktı ve bütün günün yorgunluğuna rağmen hastaneye gitti gece yarısı ancak eve gelebildi.

Bu sefer benim sorumluluğum hastane değil, ev düzenini sağlamak oldu yani.

Bütün bu olanlar arasında depresyondayım. Artık inkar edilir yanı kalmadı. Geçen gün bir yerde Madonna'yı gangnam style dansı yapıp o adamla düet yaparken görüp ağlamaya başladım. Ama öyle böyle değil hüngür şakırt ağladım.

Sonra Cuma günü Breaking Dawn Part 2 yu izlemeye sinemaya gittik Seb ile. Mutluydum aylardan sonra arkadaşımı gördüm herşey güzel falan derken eve geldim önce Twilight macerasının sonu diye düşündüm bir süre. Sonra da birinci kitabı tekrar elime aldım. Benim için bundan daha belirgin bir depresyon göstergesi olamaz. okuyamadım o ayrı. İstemedim. Twilight dan daha derimin altına işleyen bir hayal dünyası lazım bana. Belki Harry Potter serisi ya da Hobbit. Hem filmi de gelecek. Bu arada Breaking Dawn Part 2 güzeldi, onun hakkında da yazmayı düşünüyorum.

Depresyon sürecimin bu noktasında boş bulduğum her vakti ya romantik komedi izleyerek yada vaktim olunca ne izlesem diye düşünerek geçiriyorum yani bundan sonra bol bol film yorumu yazabilirim. Çok yoruldum çok. Ruhum yorgun.

13 Kasım 2012 Salı

Taburcu

Dün sabahım umutlu başladı. Hastaneden taburcu haberi bekliyordum. Halamın asıl doktorları Antalya'da konferanstaydı bir kaç gündür, dün ilk kez göreceklerdi onu günler sonra. Çok emindim kendimden, kesin taburcu diyordum. Hastaneye gitmeden telefon ettim bir şeye ihtiyacınız var mı diye. Değil taburcu haberi almak bir sürü aksilik haberi aldım.

Umutlu dan sinirli ve huysuza geçişim müthiş hızlı oldu. Hastaneye suratım beş karış her an ya bağıracak ya ağlayacak halde gittim. İki halamın durumu da aynı benim gibiydi. Büyük halam gitti, hasta olan halamla ben karşılıklı tüttük sinirden. Ama ikimizde birbirimize değil başka kim varsa onlar hakkında çemkirip durduk.

5 de doktorlar odaya doluştu refakatçileri dışarı aldılar. Kapının önünde dururken içeriden bir ses duydum "Taburcu ediyoruz, taburcu" diyordu. Kapıdan şöyle bir baktım halamın başında doktorlar. İçeri girince düşüncelerim doğrulandı, halam ertesi gün taburcu oluyordu.

Dünya da o an benden mutlu bir insan daha olduğunu sanmıyorum. Eve dönüp yurtdışından ben hastanedeyken dönmüş annemi de görünce her şey tam oldu, bulutların üstündeydim tüm gece.

Ve bugünde hiç bir aksilik çıkmadı. Halam taburcu oldu. Zahmetli oldu bir aydır hastanede olunca baya baya yerleşmişiz fark etmeden. Ev taşır gibi olduk ama oldu bitti. Halam kendi yatağında yatıyordu biz oradan çıkarken.

Her şey normale dönüyor sanki. Kendime biraz daha vaktim olacak. Kitaplara filmlere dalmak arkadaşlarımı görmek istiyorum. Sinemaya gidelim, görüşemediğimiz ayları konuşup çekiştirip uzatalım istiyorum. Mutluyum, umutluyum ben bugün :)))

10 Kasım 2012 Cumartesi

Evde Tek Başına

Bu hafta halamların evi hastaneye daha yakın diye onların evinde kaldım. Sabah 9, akşam 6 arası hastanede yolda geçen zamanların dışında ise onların evindeydim. Tek başıma. Büyük halam gece kalıyor küçük halamın yanında çünkü.


İlk kez evde bu kadar yalnız kaldım. Kendi evim de değil üstelik. Sadece 5 gün ama benim için bir ilk. 25 yaşındayım sonuçta garip gelebilir ilk kez evde yalnız kalmam ama ben biraz korkağımdır, karanlıktan bile korkarım.

Hem bu evde yalnız kalma işini hiç sevmedim ben. Belki günün geri kalan kısmı hastanede geçtiğinden bilmiyorum kasvetli geldi bana. Ne televizyondan ne internetten zevk aldım. Bir tek kitap okumak biraz sakinleştirdi beni. Annem de yurt dışında olduğundan belki çok yalnız hissettim kendimi.

Gerçi evde tek başımaydım ama özgür değildim. Yapmam gereken yemekler vardı, sabah 7 de kalkmam gerekiyordu falan derken çok da özgür değildim. Ev gel yemek yap, bulaşık, biraz Tv yada kitap, uyku, kahvaltı hazırla (kendim için olsa hazırlamayacağım ama büyük halam eve gelince ben hazırlamazsam yemiyor :S), hastaneye götüreceklerini hazırla, hastane. 5 günde üç aşağı beş yukarı böyle geçti.

Bir de gördüğüm kabus var. Perşembe sabahı çok fena uyandım ağlayarak. Rüyam o kadar gerçekçiydi ki. Gerçi şimdi hiç bir şey hatırlamıyorum. Sadece biriyle çok fena kavga ettiğimi biliyorum rüyada. Fiziksel bir kavga değil ama böyle ağlayarak bağırarak yapılan kavgalardan. Sanki çığlık çığlığa bağırmışım bolca da ağlamışım gibi uyandım.

Bugünkü hastane nöbetim sadece 2 saatti neyse ki. Hemen eşyamı toplayıp eve döndüm. Hastaneye gideceksem de (ki gideceğim) evden gitmeliyim, yoksa fena halde depresyona gireceğim. Son birkaç gündür her an ağlayabilir durumda dolaşıyorum zaten. 

Sözün özü ben evde yalnız kalmayı hiç sevmedim. Hastane durumlarından mı yoksa gerçekten mi sevmedim bilemiyorum ama şimdilik vardığım sonuç bu. Hep yalnızlığı severim derdim ama düşündüğüm kadar sevmiyor olabilirim sanırım. Saçma ama sevdiklerimden izole edilmiş hissettim. Sadece birlikte yaşadığım ailemden de değil; aile, arkadaş bütün sevdiklerimden izole edilmiş hissettim mantıksız bir şekilde.

31 Ekim 2012 Çarşamba

Ameliyat Sonrası

Sanırım bu noktada artık hiçbir şeyin normale dönmeyeceğini kabul etmem gerekiyor. 
Normalim değişmeli. 
Kanser çok sinsi. 
Kalbimi çok kırıyor.

Hastane


Daha önce halamın hastanede olduğundan bahsetmiştim herhalde. Bugün tam 3 hafta oldu hastaneye yatalı, bir de bugün 2. Ameliyatını oluyor.

İlk ameliyat geçen hafta Salı günüydü. Zaten bir süredir hastane de olduğundan bende çoğunlukla gündüzleri yanına refakatçi olarak gittiğimden çok yorgundum. Önceki gün de halam “iyiyim gelme, evde dinlen” demişti o yüzden hastahaneye gitmemeyi ciddi ciddi düşünüyordum. Daha ben bir karara varamadan telefon geldi, halam acil ameliyata alınıyormuş. Yanında gece kalan refakatçisini de eve yollamış tek başınaymış ve onu ameliyata götürüyorlarmış. Mantıklı bir yanı olmasa da kendimi öyle suçlu hissettim ki o gün sanki ben hastaneye gitmeye üşendim diye halam ameliyat oluyormuş gibi.

Salı gününden sonra Arife günü ve bayram olduğundan annemin çalışması gerekmiyordu. Birde ameliyat sonrası bakım daha zor olduğundan refakatçi nöbetini benden devraldı. Bir yandan içim öyle rahatladı ki çünkü halama iyi bakamam diye korkuyordum ama bir yandan da felaket suçlu hissediyordum. O günler geçti dün ameliyattan sonra ilk kez yine ben refakatçiydim. Öğlen 12 - akşam 9. Bu sabah tam hazırlanıyordum hastaneye gitmek için yine telefon yine sürpriz bir ameliyat.

Tünelin sonunda henüz ışık görünmüyor yani. Daha ne kadar hastanede olacağız ailecek bilemiyorum. Sevdiğiniz biri hastane yatağında acı çekerken yanında durup da ona yardımcı olamamak kadar korkunç bir şey yok sanırım. Sırf kendi yakınınız da değil yandaki yatakta acıyla çığlık atanlarda var. Hastanede geçen her saat insanın bütün umutlarını alıp yerine karamsarlık bırakıyor sanki.

Hayatımız normale dönsün istiyorum artık. Düzenimiz eski haline dönsün. Çünkü ben her an kırılıp dökülebilecekmişim gibi hissediyorum. Bir yandan da bencilliğime sinir oluyorum. Halam orada acı çekerken hayatımız normale dönsün demek bencillik çünkü. Önemli olan onun iyileşmesi.

16 Ekim 2012 Salı

Changing

Kendimle ilgili bildiğim ama kabul etmekten korktuğum bir gerçek, değişimden nefret ettiğim.

Odamdaki mobilyaların yerlerini değiştirmek bile benim için aylar süren düşünme sürecinin bir ürünü. Hatta odamın yeni şekline alışmamda yine upuzun bir süreç. Olayı o kadar abarta biliyorum ki yakın arkadaşlarımdan biriyle yeni şekliyle odamda ilk kez vakit geçirirken kendimi uzay mekiğindeymişiz gibi hissedebiliyorum. 

Kulağa ne kadar saçma ne kadar delice gelse de benim değişimle ilişkim böyle.

Benim değişimle aram ne kadar kötü de olsa değişim bana değilse bile sevdiğim arkadaşlarıma geldi. Bende değişimden nefret etmekle arkadaşlarımın mutluluğuna sevinmek arasında kaldım. Artık her canımız istediğinde özledim diyerek toplanamıyoruz. Birbirimizin hayatında neler olduğunu öğrenebilmek için bloglara ihtiyacımız var artık. O yüzden bu blogda benim değişimlere geç de olsa ayak uyduruşum olsun. Hem belki de değişimle arayı az da olsa düzeltmemin vakti gelmiştir artık...


Değişimden bahsettikçe aklıma bu şarkı, sonrada şarkıyı ilk kez duyduğum One Tree Hill geliyor aklıma. 
One Tree Hill de neler olmuştu hatırlamıyorum ama şarkıyı hatırlıyorum.
Keane - Everybody's Changing