Yine yeni bir dizi. Baştan genel
fikrimi söyleyecek olursam; Beauty and
the Beast de yaşadığım hayal kırıklığından sonra Arrow’u hiç de fena bulmadım.
Beauty and the Beast’de Kristin
Kreuk’u Smallville’den tanıdığımızdan bahsetmiştim. Arrow da ise tanıdık bir
oyuncu değil ama tanıdık bir karakter var; Oliver Queen. Smallville’de gizli
karakteri Green Arrow adı ile anılan Oliver Queen, bu dizide yeşil kıyafetlerini
korusa da gizli karakteri Arrow olarak anılıyor.
Önce kısa özet; Oliver Queen
babası, babasının bir arkadaşı ve kız arkadaşının kız kardeşi ile bir yat
gezisindeyken geçirdikleri kazadan(!) kurtulan tek kişidir. Kazadan sonra
ıssız(!) bir adaya sürüklenen Oliver adada 5 yıl mahsur kalır. Verdiği işareti
gören bir balıkçı teknesi tarafından kurtarılan Oliver Queen, medeniyete geri
döndükten sonra babasına ölmeden önce verdiği son sözü yerine getirmek için
Arrow gizli kimliği ile bir nevi modern Robin Hood olarak adaleti sağlamaya
çalışır.
İlk bölümün başında kafama
takılan şeyler oldu. Oliver ıssız adada ok ile yayı nereden buldu? Nasıl
beslendi de onca kas yapabildi? Vücudundaki işkence izlerini kim yaptı? Nasıl 2
yabancı dil öğrendi? Ama dizide ilerledikçe ipuçları flashbackler şeklinde
gelmeye başladı böylece her şeyin mantıklı bir açıklaması olduğunu anladım.
Kafa karışıklığım geçtikçe diziye daha bir ısındım.
Biraz da oyunculardan bahsedecek
olursam Oliver’ın kız kardeşi Thea Queen’i canlandıran Willa Holland’ı The O.C.’de
ilk gördüğümden beri severim zaten, burada da hemen benimsedim. Oliver’ın eski
kız arkadaşı Dinah 'Laurel' Lance’i oynayan Katie Cassidy’i ise Gossip Girl’de
ilk gördüğüm zamandan beri sevmem; belki de bu ön yargımdan dolayı ona pek
ısınamadım. Ama daha sadece 4 bölüm yayınlandı bende sadece ilk 3 bölüm izledim
o yüzden dizi ilerledikçe sevebilirim, mümkün.
Son olarak da Stephen Amell nam-ı
diğer Oliver Queen. Justin Hartley’nin Smallville’de canlandırdığı Oliver Queen’e
alıştığımdan Stephen Amell’ı benimseyebilir miyim acaba diye
tereddütlüydüm. Ama ilk bölümün 10. Dakikasında
bütün tereddütler zihnimden silinmişti. Dövüş, kovalama, okçuluk gibi bütün
aksiyon sahneleri Stephen Amell’e feci yakışıyor. Zengin şımarık genç adam
durumlarında ise mükemmel olmasa da fena değil. Ama şimdi düşününce Justin
Hartley baş karakter olarak -Arrow olarak- diziyi pek götüremezmiş, hafif
kalırmış sanki.
Oyunculuklar iyi, dövüş sahneleri
inandırıcı, konu güzel işlenmiş ilgi çekici. Yani ben daha bayılmadım ama
diziyi sevdim. Bir kaç bölüm daha izledikten sonra, karakterlere iyice ısınınca
benim için Smallville’in bıraktığı boşluğu doldurabilir diye umuyorum, umutluyum.
ben ilk bölümün o ilk 10 dakikasından sonra kapatmıştım.Haberi ilk duyduğumda Justin Hartley'i beklemiştim,bu adamı görünce önce bir öyle soğudum.Sonra dizide aynı senin gibi o gossip girl'deki kızı görünce hepten geri durdum.willa holland için azıcık bakayım dedimdi içim kaldırmadı.olaylar ilk etapta sarmadı.bilmiyorum ben herhalde smallville'i baştan güzelcene izleme olayına geri dönerim gibi,ilk sezonu izlemiştim indirip dikkatlice.ordan devam ederim.ama sen böyle yazınca acaba bir ikinci şans versem mi ki dedim arrow'a,bilemedim.
YanıtlaSilBence ver ikinci bir şans. hatta ilk iki bölümü izle birinciyi çok sevmesende. birinci bölümde anlamsız gelen şeyler ikinci bölümden sonra daha bir anlam kazanıyor. ama ben bu ara kendime az zaman ayırabiliyorum ya, birden üç bölüm birden izleyebilince ondan da biraz daha hoşuma gitmiş olabilir gerçi. beauty and the beast'den çok çok daha iyi olduğu kesin :)
Sil