13 Haziran 2016 Pazartesi

Room

Room'un konusunu anlatmadan önce benim filmle tanışma sürecimden bahsetmek istiyorum.

Room karşıma D&R'ın internet sitesinde boş boş gezinirken çıktı. Sırf kapak resmini beğendiğim için açtım sayfasını. Sonra konusunu okudum. Konusunu okuduktan sonrası bir huzursuz his ki anlatmam mümkün değil. Araba kazasından gözünü ayıramayan insanlar gibi bu sefer imdb'yi açıp ne kadar trailer varsa izledim.

Ama konuyu okuyup , trailer'ı izledikten sonra anladım ki bu filmi izlemem benim psikolojimi altüst etme potansiyeline sahip. Bıraktım bende sipariş listeme eklemedim. Ama fark ettim ki ne zaman D&R'ı açsam aklımın bir köşesinde bu film.

En sonunda Çarşamba günü son finallerimden sonra perşembe günü kendime tatil hediyesi vermek üzere D&R'ı açtım ne zaman karar verdim anlamadan bu filmde sipariş listemde yerini almıştı. Tamamen farklı biçimlerde de olsa daha izlemeden aklımı böylesine meşgul eden iki film oldu böylece Me Before You ve Room. Filmler için aşırı heyecanlanan bir tip olmadığımdan bu durum benim için gerçekten çok garip. Cuma günü siparişim geldi bende hemen Cuma günü gecikmeden izledim filmi. Artık bundan sonrası filmin konusu ve benim izlenimlerim.

Room, 17 yaşındayken kaçırılan ve hapsedilen Joy'un (Brie Larson)(Daha sonra Jack için Ma oluyor), saldırganından çocuk sahibi olmasının ardından oğlu Jack (Jacob Tremblay) ile hapsedildiği 3 metre kare odadaki yaşamlarından bir kesit ile başlıyor. Filmin ilk yarısında Jack'in 5. doğum gününü, Oda'da geçen nispeten daha iyi günleri, çok çok kötü günleri, Ma'nın Jack'i odadan kurtarmaya karar verdiği anı ve kaçma planlarını görüyoruz. En çok içimi burkan ise kaçmaya karar veren Ma'nın dünyayı sadece televizyondan tanıyan Jack'e televizyonda gördüklerinin gerçekten var olduğunu anlatmaya çalışması. Yaprakların gerçekten var olduğunu bilmeyen bir çocuk, yazarken dahi mideme kramplar giriyor. Jack inandıktan sonraki kaçma hazırlıklarına ise hiç girmeyeceğim. Ben hatırlamak istemiyorum, gerçekmiş gibi üzüyor beni.


Filmin ikinci kısmı ise Jack'in kaçışı ve Ma'nın polisler tarafından kurtarılışı ile devam ediyor. Bana göreyse asıl zorluk gerçek dünyaya adaptasyon süreci ile başlıyor. İlk başta zorlanan Jack gibi görünse de asıl parçalanan Joy oluyor. Sanırım hayatının son 7 yılını kaçmaya ve çocuğunu kötü adamdan korumaya odaklanarak geçirdikten sonra gerçek hayata alışamamak doğal. Sonunda Joy'u da toparlanma yolunda görüyoruz ama süreç zor oluyor. Açıkçası daha mutlu bir ikinci yarı beklemiştim. Gördüğüm resimler ve fragmanlar bana öyle bir umut vermişti. Ma ve Jack arasındaki dinamik dışarıda da  aynen devam eder, dünyayı Jack ilk kez, Joy yeniden keşfederken beraber mutlu olurlar demiştim. Ama bu film yapılırken pembe gözlükler bir kenara konmuş ve gerçekçilik üzerinde durulmuş sanıyorum.

Emma Donoghue'nun yazdığı kitaptan uyarlanan filmde, kitabın senaryoya uyarlanması işini de Emma Donoghue yapmış. Bu benim oldukça takdir ettiğim bir durum çünkü filmin kitaba sadık olmasının tek yolu bu gibime geliyor.

Sonuç olarak film mutlaka izlenmesi gereken (ruhunuz kaldırırsa) ama bir yandan da oldukça kalp kıran bir film. Belki sadece film olsa, gerçekte yaşanmıyor olsa bunlar üzülürüz filmi izleyince geçer gider. Ama asıl üzücü olan bunların gerçeklen oluyor olması, dahası hepsi Jack ve Joy gibi kurtulamıyor da.

Jack'in biyolojik olarak o canavarın da çocuğu olduğuna hiç değinmiyorum. Düşünmüyorum. Her ne kadar dedesi bile onu canavarın çocuğu olarak görmekten kendini almasa da, bana göre Jack sadece Joy'un çocuğu. 

2 yorum:

  1. Ya bende bu film çok fena iç sıkıntısı yaptı. Yani tamam bi taraftan anlamaya çalışsam da bi taraftan Joy a çok kızdım. Kurtuldun işte, mutlu mesut yaşa hayatını diye bağırasım geldi sürekli.. Ama dediğin gibi bu film fazla gerçekçi bir film olmuş, benim beklentim biraz daha film tozpembeliği olduğu için sanırım kızmış olabilirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Joy'dan çok onunla röportaja gelen o kadına kızdım. Çok düşüncesizdi. Joy'un yaptıklarından biraz da onu sorumlu tuttum. Ama bende kurtulduktan sonra daha mutlu olurlar diye beklemiştim.

      Sil