Gilmore Girls orjinal serisini kaç defa izledim bilmiyorum 6-7 belki daha fazla. Bazen ders çalışırken ve ya kitap okurken arkada açık olurdu Gilmore Girls. Çünkü o hep tanıdıktı, hep güvenliydi. En mutlu ve en hüzünlü sahneleriyle benim bir rüyamdı sanki, o kadar sahiplenmiştim.
Gilmore Girls'in bitmesinden sonra hikayenin devam etmesini istedim hep. Hikayenin nereden devam edeceğini neler olacağını adım gibi bildiğimi düşündüm. Ama yalan yok, mantığım yıllar geçtikçe bir geri gelişin zorlaştığını, gelse bile tatsız olabileceğini hatırlattı bana. Bir yıl kadar önceydi sanırım, önce dedikodu gibi başladı Gilmore Girls Revival haberi, sonra anladık ki gerçekmiş. Adı önce Gilmore Girls The Seasons dendi. Sonra resmi isim Gilmore Girls A Year In Life oldu. Bu haberle beraber bende diğer bütün fanlar gibi Lorelai ve Rory'nin hayatlarında hangi noktada olduklarını merak ettim. Benim hayalimde durum şöyleydi;
"Rory'nin gazetecilik macerası için Stars Hollow'dan ayrılmasından sonra Luke ve Lorelai'ın ilişkisi hızla ilerler. Çünkü yeterince ayrı kalmışlardır, gerekli dersleri almışlardır, güçlenmişlerdir. Kısa süre içinde evlenirler (ve tabi ki Rory de gelir) ve Lorelai aynı o rüyada gördüğü gibi ikiz bebeklere hamile kalır.
Bütün bunlar olurken araya giren mesafe hem Rory hem de Lorelai için büyük bir challenge olur. Onları özlemle yorar.
Logan'dan ayrılığından kısa süre sonra annesinden ve Lane'den uzak kalan Rory, Logan ile tekrar iletişime geçer. Yıllar ilerledikçe Logan-Rory ilişkisinin bir nevi Christopher-Lorelai ilişkisine dönüştüğünü görürüz. Bir zamanlar birbirleri için doğru insan olmuş ancak doğru anı kaçırmış iki insanın bunu kabullenememesi, birbirinden kopamaması durumu. Rory aynı zamanda Jess ile de iletişim halindedir. Onların ilişkilerini biraz Luke-Lorelai ilişkisi gibi hayal ediyorum. Birbirleri için önemli ve vazgeçilmez hale gelmişlerdir ki romantik bir ilişkiye başlayıp sonunda karşısındakini kaybetme ihtimalinden öylesine korkarlar ki romantik duyguları ikisi de itiraf edemez.
Bu arada yıllar geçtikçe Dragonfly Inn'in başarıları artar büyüme ihtiyacı doğar. Lorelai ailesinden para desteği alarak eski Indepence Inn'ın olduğunu yeri alarak yeni bir Inn'e dönüştürme çalışmaları başlar.
Rory ise başarmıştır. Gazetecilikte basamakları hızla tırmanmıştır. Ama bir aradığını bulamama hissi devam etmiştir hep. Tam gazeteciliğin doğru seçim olup olmadığını sorgularken beklediği teklifi alır. Savaş alanında gidip 'savaşın iç yüzü' nü anlatması istenir ve Rory gazetecilikle ilgili bütün soru işaretlerine rağmen gider. Döndüğünde yazıları büyük başarı kazanır ama Rory için gazetecilik bitmiştir."
Benim hayalimde Gilmore Girls A Year In Life tam bu noktada başlamalıydı. Lorelai'ın Emily ile borç anlaşması ve Independence Inn'i alması ve gazetecilikten kopmuş sarsılmış Rory'nin Stars Hollow'a dönmesi noktası.
Lorelai ve Luke'un ilişki, evlilik, çocuk yetiştirme dinamiğinde anlatılabilecek onlarca küçük hikaye olduğunu düşünüyorum çünkü.
Birbirinden fiziksel olarak uzakta kalmış Lorelia ve Rory'nin büyüleyici ilişkisinin, aynı derecede büyüleyici ama biraz farklı başka bir ilişkiye evrilmesini de görmek isterdim çok. (Böyle bir evrilmeyi Rory Yale başladıktan sonra görmüştük nasılsa daha önce)
Rory-Logan ve Rory-Jess ilişkilerinin de Lorelai'ın ilişkilerinin Rory versiyonu olması en doğalı olurdu bana göre. Çünkü bütün farklılıklarına rağmen Rory her zaman Lorelai'ın kızı oldu.
Ayrıca Lorelai'ın Luke'tan olan çocukları ile Rory ile yakaladığı iletişimi yakalama çabası da ilginç olmaz mıydı? Rory'nin Lorelai'ı kardeşlerinden kıskanması ve bunun üstesinden gelmeye çalışması nasıl olurdu acaba? Rory'nin gazetecilikten koptuktan sonra yeni kariyer arayışı ve yazarlığı buluşu da izlemeye değer olurdu.
Yıllar geçti ve yeni Gilmore Girls bölümleri son bölümden 9 yıl sonra geldi. Lorelai artık 47-48 yaşlarında Rory'de artık 31-32 yaşlarında. Dün yayınlanan Gilmore Girls A Year In Life'ın dört bölümünü de izledim. İçeriğini anlatıp spoiler vermek istemiyorum. O yüzden konudan çok bahsetmeyeceğim. Daha çok ben bu bölümleri izlerken ne hissettim ondan bahsedeceğim.
İlk bölümü izledikten sonra hissettiğim temel şey HAYALKIRIKLIĞI oldu. Sanki çok sevdiğim ama zorunlu olarak ayrı kaldığım arkadaşlarımın hayatlarına bir pencereden bakıyordum ve dayanılmaz bir hayalkırıklığı ile eziliyordum. Çoğunlukla Rory ile ilgiliydi hayalkırıklığım ama ne Lorelai'nın durumdan memnundum ne de Emily'nin Richard'ın ölümünden sonra olmaya başladığı kişiden. Ama eski Emily'den hala izler vardı küçük de olsa. Bir de beni en çok rahatsız eden Lorelai-Rory arasındaki bağın müthiş yüzeysel görünmesi oldu. Bir iki küçük an dışında eski ilişkilerini göremedim. Ayrıca ilk bölümün üçte biri Kirk'ün içinde bulunduğu sahnelerdi sanki. Stars Hollow'u oluşturan karakterleri hepimiz sevdik ama bu kadarına gerçekten gerek var mı?
İkinci bölümü ilk bölümden iki saat kadar sonra izledim. Ama aradan geçen bu iki saatte başka birşey düşünemedim, bu zamanı Rory, Lorelai ve Emily'nin hayatlarında geldikleri noktayı ve dönüştükleri kişileri kabul etmeye çalışarak geçirdim. İkinci bölümün sonunda Rory ilk bölümden daha büyük bir hayal kırıklığı halini aldı ama aynı zamanda eski Rory'yi açıkça gördüğüm, Rory'yi daha sevilebilir bulduğum zamanlar da oldu. Lorelai'a gelince; bazen ekrana Lorelai burada böyle tepki vermezdi yanlış yapmışsınız diye bağırasım geldi. Emily ise eski Emily'nin sesi kısılmış yan sanayi kopyası gibiydi ama belki de Richard'ı kaybettikten sonra böyle bir dönüşüm normaldi diye düşündürdü bana. Sanırım Emily'nin dönüştüğü kişiyi burada kabullendim.
İkinci bölümün sonunda whatsapp'tan izleyen var mı diye sordum çünkü feci konuşma ihtiyacı hissediyordum ama kimse izlememişti. Üçüncü bölümün sonundaysa yay gibi gerilmiştim ve hala kimse izlememişti. Öyle olunca kardeşimin odasına daldım, o spoilerdan rahatsız olmaz çünkü. Başladım dert yanmaya. Yerimde duramıyordum, olayların geldiği noktayı bir türlü kabul edemiyordum. Ne Rory, ne Lorelai ne de Emily için. Ama en çok Rory için. Kardeşim aklımı kaçırdığımı düşündü sanırım. Gözünde o korkuyu açıkça gördüm. Ama içimdekileri kusmama izin verdi böylece dördüncü bölümü izleyebilecek kadar sakinleşebildim.
Ama vurgulamakta fayda var, Lorelai ve Rory benim için bir süredir göremediğim yakın arkadaşlar gibiler, dizi karakterleri değil. Stars Hollow ve içindekiler benim için gerçek bir yer bir set değil. Bu durum sağlıksız olabilir evet, ama benim için durum bu.
Dördüncü ve son bölümün sonundaysa kandırılmış hissettim. Amy Sherman-Palladino sanki bana en büyük kazığı atmıştı. Çünkü Emily ve Lorelai'ın hayatlarında daha mutlu ve normal bir noktaya yaklaştıysa da Rory için varılan durum 7-8 sezonluk yeni bir dizinin başlama noktasıydı bana göre.Bana bütün bu duyguları yeni bir dizi yapmak istediğin için mi yaşattın diye kızdım Amy'ye. Dahası hem Alexis Bledel'in hem Lauren Graham'ın bu sondu bir daha bu karakterleri canlandırmayız dediği bir röportaj izlemiştim. Yani Rory'ye bundan sonra ne oldu öğrenemeyeceğim. Dahası kendi hayal gücüme de sığınamıyorum çünkü Rory onu hiç hayal etmediğim bir noktada ve ben onun geleceğini hayal edemiyorum.
Buradan sesleniyorum lütfen çabucak izleyin ve bol spoiler'lı bir konuşma yapalım. Çünkü buna çok ihtiyacım var. Zaten pamuk ipliğine bağlı olarak dengede tuttuğum ruh sağlığımı alt üst etti bu dizi.
26 Kasım 2016 Cumartesi
12 Kasım 2016 Cumartesi
Sleepless in Seattle
D&R dan yaptığım son alışveriş çılgınlığım da kitapların yanında çocukluğumdan beynime kazınmış Ghost, Runaway Bride, City of Angels, Sweet November, E.T. ve Sleepless in Seattle filmlerini aldım. Siparişimin bir kısmı dün sabah geldi ama daha raflara yerleştiremeden alelacele çıkmam gerekti evden.
Gün öyle bir devam etti ki akşam dokuz gibi anneannemin yanından eve geldiğimde sinirden çığlık mı atsam, üzüntüden ağlasam mı bilmiyordum. Anneannem birşey yaptığından değil, o hastaneden yeni çıktı iyileşmeye çalışıyor, ama teyzem için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Neyse burada hiç o konulara girip yeniden sinirlerimi altüst etmeyeceğim. Kısacası en basit haliyle dün eve geldiğimde moralim çok çok bozuktu diyelim.
Açıkta duran DVD'lere baktım ağlamadan izleyebileceğim tek filmin Sleepless in Seattle olduğunu düşündüm. (Runaway Bride gelmiş olsaydı onu izleyebilirdim ama hala kargoda.) Neden bilmiyorum ama insanın çocukluğunda izlediği mutlu zamanları hatırlatan filmler yaraları sarmakta birebir. iyileşmese de teselli oluyor insan. Bu arada eskiden kalma filmlere uygun kaset görünümlü dvd kapağı da hoşuma gitmedi değil.
Filmin konusundan bahsetmeyeceğim. Sleepless in Seattle'ı izlemeyen kalmamıştır diye düşünüyorum çünkü. İzlemediyseniz de izleyin bence. Çocuklukta izlenmese de insanı gülümsetecek bir film çünkü.
Bu filmde Tom Hanks'de Meg Ryan'da çok çok gençti. Ve sanırım Meg Ryan'ı uzun saçlı gördüğüm tek film bu. O doğal güzelliğine ne yapmış bu kadın. Bir de Meg Ryan kollarıyla bacaklarıyla yaptığı geniş sarsak hareketlere rağmen nasıl bu kadar zarif oluyor açıklasın biri bana. Tom Hanks her zaman ki gibi müthişti. Tom Hanks'in oynadığı karakterin oğlu "Jonah Baldwin"i canlandıran Ross Malinger da filmde çok iyiydi. öyle olunca acaba yetişkin hali de öyle midir dedim ama 17 yaşından sonra pek bir yapımda yer almamış.
Son bir not olarak, filmin Türkçe başlığı çok kötü değil mi? Koliyi ilk açıp içinden bu filmi çıkardığımda bir an yanlış filmi gönderdiler sandım. Çok çok kötü başlık seçimi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)